Sağlık çalışanlarına yönelik şiddete karşı önlemler alınması için tekrarlanan ve ne yazık ki karşılık bulmayan taleplerimiz son yaşadığımız kayıpla çığlıklara dönüşmüştür. Dr. Ekrem Karakaya’nın kaybı bardağı taşırmış, tüm sağlık çalışanları tek yürek halinde “şiddetin gölgesinde çalışmak istemediklerini” bir kez daha belirtmiş ve önlem alınmasını istemiştir.
Sağlık Bakanlığı son yaşanan olayla, sağlık çalışanlarının taleplerine, bir nebze de olsa duyarlı olduğunu göstermek için, ön safhadaki alanlara X-Ray cihazları yerleştirdiğini duyurmuştur. En azından caydırıcı olur, düşüncesiyle makul bulunsa da bizler X-Ray cihazlarının sağlıkçılara yönelik şiddeti önleyecek gerçek bir çözüm gibi sunulmasını doğru bulmuyoruz. X-Ray cihazlarının toplumu yanıltma ve siyasi sorumluları aklayan bir algı oluşturma çabası barındırdığının farkındayız.
Üstelik şifa dağıtan kurumlarda bu cihazların kullanımı utanç vermeli, toplumun geldiği düzeyi göstermesi açısından da acizlik olarak görülmelidir.
Kalıcı caydırıcı önlemler alınması ancak “şiddet-neden” ilişkisi farkındalığı kabul edildikten sonra gerçekleşebilir.
Son 20 yıldır medya aracılığı ile sürekli olarak “sağlıkta yaşanan sorunların kaynağı sağlık çalışanları” gibi gösterilmiştir. İktidar politikacılarının ve yöneticilerinin rencide edici, küçük düşürücü söylemleri ile biz sağlıkçıların ve mesleklerimizin değersizleştirilmesi hedeflenmiştir. Yine özellikle medyada çocukluktan itibaren “sorunları şiddetle çözme” alışkanlığını pekiştirecek görsel ve işitsel uygulamaların artması; hasta ve yakınlarının mağdur olduklarına inandıklarında başvurulan hukuksal süreçlerin geç sonuçlanması, adalet ve hakkaniyete olan inancın yitirilmesi, toplumsal ahlakın ve değer yargılarının çökmesine; “güçlü olanın haklı olduğu” anlayışının yaygınlaşmasına ve şiddete yönelime neden olmuştur.
Sağlık kurumlarının performansa dayalı, iş odaklı, ticarileşen işletmelere dönüştürülmesi ile sağlık kurumlarında alt yapı ve donanım eksiklikleri oluşmuş, personel yetersizliği gerçekleşmiş, aşırı iş yükü altında kalan sağlık çalışanlarında tükenmişlik kaçınılmaz olmuştur. Sağlık personelinin hastalarına yeterince zaman ayırmaları, gerekli özen ve ilgiyi göstermelerini engelleyen şey sağlığı ticari bir meta haline getiren sağlık sistemidir. Sistemsel sorunlar nedeniyle geciken ve alınamayan randevular, toplumda bu sorunların sebebinin hekimler ve sağlık personeli olduğu algısını yaratarak; sağlık kurumlarında şiddet uygulamak olağan karşılanır hale gelmiştir.
NE YAPMALI?
Makro düzeyde;
• Toplumda şiddetin hiçbir türüne prim vermeyen, toplumsal adalet duygusunu yeniden oluşturacak bir hukuk sistemi ve pratiği oluşturulmalıdır.
• Sağlık kamusal bir anlayışla merkezi olarak planlamaya tabi tutulmalı, kamu hastanelerine yatırım yapılmalı, doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının çalışma koşulları düzeltilmeli, ücretler insani bir düzeye çekilmeli, toplumun ihtiyacını karşılayabilecek şekilde kadro açılmalıdır.
• Çocukluktan itibaren bireylere uzlaşmacı kültür ile tartışma alışkanlığı kazandıracak eğitim politikaları geliştirilmelidir.
• Medyanın şiddeti teşvik eden yayınları durdurulmalıdır.
Acil olarak;
• Saldırganlar, en ağır cezalara uğratılmalı ve bunun toplum tarafından fark edilmesi sağlanmalı;
• Sağlık kurumlarında, şiddetin önlenmesi, personelin korunması için gerçekçi, uygulanabilir planlar hazır olmalı;
• Şiddete maruz kalan çalışanlara, anında ve yeterli hukuki, tıbbi, sosyal ve psikolojik her tür destek sağlanmalıdır.
Sağlık kurumlarında hastaların yaşadığı sorunlar yöneticiler tarafından ele alınmalı, sağlık çalışanlarının sağlığı ticarileştiren bu sistemin sebebi değil, mağduru olduğu unutulmamalıdır.